belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

29 Ağustos 2013 Perşembe

GECEDE YAŞAYANLAR- 1. BÖLÜM

(Üst not: Hikaye toplam 15 bölümden oluşmaktadır. Her bölümün sonunda, sıradaki bölümün linki yer almaktadır. Dikkatinize :) )

Gardırobun üst rafında bulunan kutuyu çıkarmaya çalışırken, sandalyenin üstünde, sağ ayağım biraz geri haldeyken, sol ayağımla da katlanır sandalyenin gerisine basınca düşme tehlikesi atlattım. Sol elim gayet yerinde bir çeviklikle gardıroptan destek aldı ve düşmeden kendimi toparlayabildim. Sağ salim sandalyeden indim. aynı sandalyeye oturup bir durum değerlendirmesi yaptım. Korkmuştum; ama beni asıl ürperten düşme tehlikesi değil, katlanır sandalyeden çıkan “gııırçççtt” sesiydi. Ayyy! Şimdi bile fena oldum. Böyle zamanlarda ağzıma çorap girmiş gibi bir hisse kapılırım ve dişlerim kamaşır.  Ahh yine oldu! Hem de giyilmiş kokulu çorap. Ağk! İğrenç! Bunun nasıl bir his olduğunu bilmeden beni ürpertmesine her zaman gıcık olmanın altından hayran kalmışımdır. Çünkü hayatımda geçirdiğim bunca zamana kadar ağzıma hiç çorap sokmadım.  Ama böyle düşündükçe dişlerim kamaşır. Hatta bazen dişlerimi kamaştırmak için ağzıma  çorap girdiğini düşünürüm. Ahh! Yine oldu.
Bu, patlıcanın tadına bakmadan patlıcandan nefret etmek gibi bir şey.  (hayır ama karnıyarık yiyorsun. Bu daha çok sütü sevmeden sütlaç yemek gibi bir şey.)
Esas buna hayır. Neresi hayır, basbayağı aynı işte. Hayır, ama ben karnıyarık yiyorum. Sonuçta patlıcan yemeği. Sütün durumu farklı. Süt içilir ama sütlaç yenir. Patlıcanı yiyemezsin, şeyy.. yani içemezsin; ama karnıyarık yersin. Ha patlıcanı mı yemedin, kıymasını yeme şansı verir sana. Ama sütü içmemek ayrı bir tercih. (ee ikisi de aynı kapıya çıkıyor)
Hayır hayır. (Yahu nasıl hayır?) Hayır işte. (Yahu nasıl hayır?) EEEEEeehh!!!
Artık gece lambanı kapatabilirsin. Çünkü artık gece geride kaldı. Dışarıdan hiç kimse görmesin beni, diye kapattığın kalın perde gün ışığıyla parlıyor artık. Artık gece değil, gece lambasını kapatabilirsin. Şimdi uzun bir bekleme süresi olacak. Artık geceye ulaşmak için saatlerce gündüz koşacağım.

Artık ancak gecede yaşayabilen türümün kendini bulabilmesi için bir müddet gündüz koşacaktım. Karar verme aşamanın sonuna geldiğimde daha fazla oyalanmak, zaman kaybetmek istemeyerek toparlanıp evden çıktım. (Odayı kilitle!) Evet bu önemli. (Ya birisi odaya girerse?) Evet, yani hayır; olamaz. Bir anahtarı diğerinin üzerine koydum. Böylece kapıda meydana gelecek küçük bir oynamada, birinin odama girip girmediğini öğrenebilecektim. Burası, benim gizli bölgem, kimse görmemeli. (Perdeler?) Perdeler kapalı kalsın, gündüz ışık içeri girdiğinde odam görünebilir. Anahtarlardan birini diğerinin üzerine koydum.(koymamış mıydın?) Yok, düşmüştü. (Şimdi düştü mü?) Yok yok, maşallah. (kulağını çekip kapıya vur) yaptım. Allah kahretsin, yine düştü. (Hahahaha) Tekrar koydum. (ee, geldiğinde nasıl anlayacaksın?) Güzel soru. Dur bakalım…
Elimden düşen anahtar bana yardımcı oldu. Evet, işitebilmek gerçekten müthiş bir şeymiş. İnsan bazı bazı değerini biliyor.  Sesten, evet sesten. “Şıngııırrr!” ederse odaya ilk ben girdim.
(Ya bunu başka biri de yaparsa?”
Ooo yooo! Beynimi okuyor olabilirler mi? (Saçmalama!) Evet saçmalamayayım. Yeterince zaman kaybettim. Artık çıkmalıyım.
Gece odamda yaşadığım yalnızlığıma sabah sokaklarda devam etmek istiyordum. Gece için gündüz, gündüz için gece yalnızlığa koşacaktım. Sokakta yalnız başına olmanın verdiği huzurla adımlarımı atıyordum. Arada bir bağırmak istedim; ama olmazdı, insanlar uyanırlardı. Yalnızlığımı elimden alabilirlerdi. Hayır, bunu göze alamazdım.
Yalnızlığım maalesef birkaç yüz adım sürdü. İleride, elinde çalı süpürgesiyle evinin önünü süpüren bir adam gördüm. (Ne bu saatte mi?) Manyak mısın be adam, uyusana! (sen neden uyumuyorsun?)
Tercih, ben bunu tercih ediyorum. Yine bencillik yapıyordum. Kendime tanıdığım imkanı başkalarına tanımaktan kaçınıyordum. Belki de bu yüzden yanılıyordum., yalnız kalıyordum. (Hayır, mesele bu değil.) Evet değil. Manyak mısın be kadın? (Hani adamdı?) Hayır, o geçti; bu sefer bir kadına rastladım.  Kadın da kapısının önünü süpürüyor. Yaşlı kadın ve yaşlı adam. Hayır, yalnızlığımı elimden alamazsınız. Hemen evime dönmeliyim. Eve döndüm, odama çekildim. Hemen yatağa uzandım. Allah kahretsin! Anahtarı kontrol etmeyi unuttum. Ya birleri girmişse?.. Gizli eşyalarımı görmüşse… donumu çalmışsa..!? (Ne yapsın senin donunu be?)
Doğru, saçmaladım. Belki beni seven ve belli etmeyen biridir. (Bilemezsin) Doğru, bilemem. (Ben de bilemem.)
Dayanamadım, donlarımı kontrol ettim. Hepsi yerli yerindeydi, bıraktığım gibi, benim gibi karman çorman. Kendine münhasır bir düzende diyelim, hoş olur. (Olur, diyelim) yine yalnızım. Sanırım yine geceyi bekleyeceğim. Lanet olsun o yaşlılara. Sokakta yalnız kalma hakkımı elimden aldınız. Sizi şikayet edeceğim! (Kime?)
Kime?  Dur düşünmeyim. Buldum!  Azrail’e mesela. Nereye kadar canım yaşa yaşa.

“Sevgili Azrail.” (Yok , değerli de, daha resmi olur. Dikkate alabilir.) haklısın.
Değerli Azrail.”
Şu yaşlılardan dolayı çok muzdaripim (Dur ne yapıyorsun? Tüm ciddiyeti gitti.) doğru, ne diyeyim? (Ne bileyim halini hatırını sor.) Haklısın.
“Afiyettesindir inşallah. (Bravo) Yahu(Ya demediğime dikkat çekerim bak, bu önemli.) Azrailciğim ben bu yaşlılardan çok muzdaripim. Bunlar sabahın köründe süpürme eylemiyle başladıkları günlük yaşantılarına(buna yaşamak denirse) akşamları yine geç saatlerde evlerine dönerek- hele yaz mevsiminde gece ikilere(saat iki demek istedim) kadar oturup lak-lak ediyorlar- benim yalnız kalma hakkımı elimden alıyorlar. Orada işler nasıl işliyor bilmem ama sen işini tek başına yapıyorsun. Yani yalnız takılıyorsun. Tutup da biri yanında olursa işini güzel biçimde icra edebilir misin? Edemezsin. (kendim sorup kendim cevapladım.)
Benim de işim yalnızlık.(Yeni bir meslek edindim kendime. İnsan, istediği bir şey olsun diye neler çıkartıyor meydana.) Bu nedenle yalnızlığın ehemmiyetini bildiğini düşündüğüm bir insan olarak (Ne insanı be saçmalama!) Doğru, haklısın. İnsanı siil, tamam.  Bir bir… bir melek olarak, halimden anlamanı ve şu yaşlıların canını bir an önce almanı en içten (olmadı) rica ediyorum..(?) (Emir gibi olur. Bak, dilekçelerde üst makamlar rica eder) eee ne yapayım? (arz et) tamam….
Şu yaşlıların canını almanı ..- almanızı mı desem? (yok, o kadar da değil. Bir kere Azrailciğim dedin, bir samimiyet var.) Doğru… almanı arz ederim. En içten dileklerimle gözlerinden öper (ne yapıyorsun?) selam eder.. (?) (akrabaya mektup mu gönderiyorsun?) .. hürmet eder..-(?)- (Ha o olur.) oldu.
En içten dileklerimle…- buraya bir selam lazım- (Evet lazım.) selam ve hürmet eder..- yahu gözlerinden de öpeydim? (yok o kadar değil). O zaman sadece selam ve hürmet ederim.
Sana söz, işini yaparken seni yalnız bırakacağım. Ama müsaade edersen uzaktan, elime çekirdeğimi alıp izlemek istiyorum. Gece olsa da olur. Nasılsa (aaa ne yapıyorsun?) yahu bir sus! Neyse..
Nasılsa  gece yaşayan bir canlıyım. Hem uykuda ölmek iyiymiş, hissetmezmiş falan. Öyle dua ederler hem. Allah uykusunda ölmeyi nasip etsin, diye. Ben de dua etmiş oldum şimdi.

Dilekçemi yazdım. İyi de nasıl göndereceğim bunu?
Zaman bazen hızlı bazen yavaş geçiyor. Geceye hızla koşmaya devam ediyorum. Gece ise platonik aşkım gibi benden kaçmaya devam ediyor. Sabahın köründen beri ayakta dikili olduğum için gün bitmek bilmiyor. Daha uzun yaşıyorum sanki. Ne yapmalı? Ben de mi kapıyı süpürsem. (kapıyı süpürsem ne demek yahu) yani kapının önünü. (yaşlandın mı sen de?)


İnsan erkenden güne başlayınca bolca zamanı oluyor. Sanki daha çok yaşıyor. Yoksa yaşlılar da bu yüzden. Kalan kısa ömürlerinde daha fazla yaşamak için sabah erken kalkıp gece geç yatıyorlar. Uykuda ölüme yakalanmamak için. Ölümlerine şahit olmak için. Benim gibi.  Ama ben daha gencim. Öyle değil mi? Geçen gün birinin bana “sen de benim gibi erkenden yaşlanmışsın” demesine rağmen gencim ben.

Hiç yorum yok: