belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

29 Ağustos 2013 Perşembe

GECEDE YAŞAYANLAR-11. BÖLÜM

“Değerli okurum katil. (bu başlığı sevdim,benden söz ediyor. Dolaylı cümle yöntemiyle bana katil yaftası yapıştırmamış oldu.)
Öncelikle rumuzundan başlamak istiyorum. Rumuzunun, duman rengindeki bir kediye duman isminin verilmesi, sokakta görülen bir köpeğin 'Çomar' diye çağırılması  kadar bayağı olduğu kanısına varmakla birlikte senin tam bir ruh hastası olduğuna gazete boyu mutabık olduk. (gazete boyu da ne? Ebat mı? Bu laflar boy boy gibi bir şey mi? Hiçbir şey anlamadım.)
Kendi kuruntun ve kibrinin kurbanı olmuşsun. (Sanki beni tanımlıyor gibi.) Kendini, kendi yalnızlığına iterek herkesten uzaklaşmış ve sadece senin yaşadığın bir gezegende işçisinden çöpçüsüne, bakanından başbakanına, öğretmeninden öğrencisine hep kendini doldurmuşsun. Hepsinin özelliklerini kendi değişmez yapın üzerinden benimsemiş, mutlaka birini öbüründen üstün göstererek mukayese etmiş, sonunda da sadece kendi düşüncelerinle baş başa kalmışsın. Kendi doğrularınla bir başka doğruya ulaşamamış, yanlışlarının farkına varamamışsın ve sonunda kafayı yemişsin. Dolayısıyla gazetenin ilk ruh hastasını bulduğumuzu ilan ederek, sana, senin tam bir ruh hastası olduğunu kabullenmeni tavsiye ederim. Ruh hastası seni ey, ey!”

Ne oluyor be? Bana bak Nizamettin, ayağını denk al! Ne o, dipnot mu?

“Bana öyle ayağını denk al diye tehditler savurmaya kalkma!”

Lan! Şimdi korkmaya başladım. Adam resmen benimle konuşuyor. Benim kim olduğumu biliyor. Kesin bu çaycı yüzünden. Benim ne diyeceğimi tahmin ederek cevaplar yazmış manyak. Asıl ruh hastası sensin, ruh hastası manyak sadist pislik!
Yazının devamı diğer sayfalarda mı? Ne? Tüm gazeteyi benimle ilgili yazıyla mı doldurmuş?

“ ‘Asıl ruh hastası sensin!’ deyişini şimdiden duyabiliyorum kulaklarımda. Yani bu basit cevabı düşünebileceğim kadar basit cevaplar, tepkiler veren kibirli bir insansın. Sen, ruh hastası olup olmadığını öğrenmek için mektup gönderdin bana. Dolayısıyla koyacağım teşhise güvendin. Öyleyse şimdi bunu kabullenmeme gibi bir lüksün yok. Sen, ruh hastası olduğuna dair bir şüpheye sahipsin ki (evet bu gerçekten doğru) bana, Doktor Nizamettin’e başvurdun. Hayatını nizama sokmak için. Fakat üzülerek söylüyorum ki sana ben bile yardımcı olamam.
İnsanın ancak kendine yardımı dokunabilir. Senin kendine olmamakla birlikte ben bile seni bu durumdan kurtaramam.”
Ne oluyor yahu? Adam iyice giydiriyor bana. Ruhsal çöküntüye uğruyorum resmen.

“Çocuklarda sorun yok. Büyükleri değiştirmek lazım sevgili katil. Büyükleri öldürmek lazım topyekun. İlk başta da seni.”

Hayır! Gazeteyi fırlattım. Bu yasal değil, bu olamaz. Hani ismim yoktu (İsmini zaten vermediler ki). Olsun. Şikayet etmek lazım bu gazeteyi. Topa tutmalı. Ateşe vermeli, öldürmeli. (Önce kendini). Evet! Önce kendimi. (Nizamettinciğim de böyle demişti). Hayır! Önce Nizamettin’i öldürmeli. Önce onu öldürünce tüm sorun çözülebilir. Ne yapsam? En iyisi Azrail’e bir mektup yazayım. Evet, aynen böyle yapayım.(daha önce de yazmamış mıydın?) Kahretsin! Haklısın. Azrail’den de hayır yok. Aslında onu da öldürmeli, topa tutmalı Azrail’i. Önce ondan başlamalı. (İyi de onu kim öldürecek?) Bilmiyorum. (Çıkmaza girdim). Evet, haklıyım, girdim. Önce kendimi öldürmeli. (Evet, hadi öldür). Hayır, polise gideyim. (Polise mi öldürteceksin kendini?) Hayır! Bilmiyorum. Nerede bu gazete? Mahkemeye gitmeli, öldürmeli!

Bak hala yazıyor, ne yazmış?

Hiç yorum yok: