Yine bir şey yazamadığım için öfkelendim. Belki evde
yazabilirim umuduyla eve doğru yola çıktım. Otobüste boş koltuğa oturma
yarışına girmemek için taksi bekledim. Taksi parasını hazırlamak için cüzdanımı
çıkarttım. (İnsanların meraklı gözlerle cüzdanımda ne kadar para olduğuna
bakmaları sinirimi bozuyordu): hayır, olamaz! Param hiç kalmamıştı. Son paramla
en fazla otobüs bileti alabilirdim. Lanet olsun taksinin pahalılığına! Lanet
olsun paraya, parayı gereksindiren yaşama. Yakmalı tüm paraları, patlatmalı,
yok etmeli! Hızlıca yazıhanemin kapısını kapattım. Öfkem hala geçmemişti. Bu
bankaları yok etmeli, parayı yok etmeli, sözlerini sürdürüyordum. Kapıyı
kilitlerken çaycının sesini işittim. “Beyim!” dedi. “Buyur, bu sana gelmiş.”
Neymiş ki. (Ne bileyim?) “ne o?”
“vallah bilmem beyim.” “sağ ol” dedim, gönderdim onu
yanımdan. Hiç de nazikçe değildi. Bir bankadan gelmişti zarf. Açtım, bir hesap
cüzdanı.
Nasıl yani? (Ne oldu?)
“değerli müşterimiz, üyesi olduğunuz gazeteniz gazetesi tarafından
adınıza bir hesap oluşturulmuş olup, hesabınıza şu kadar para yatırılmıştır.”
Neeey? Nasıl yani, ikramiye bana mı çıkmış? İyi de nasıl? Ben daha mektup bile
yazmadım.
Keyfim yerine geldi. Hiç vakit kaybetmeden bankaya gidip
paramın bir kısmını çektim. Çektiğim meblağ yüksek olmasına rağmen ana paramın
yanında devede kulak kalıyordu. Üstelik bankanın paraya uyguladığı yıllık faiz
oranı da oldukça fazlaymış. Diğer tüm bankalardan daha fazla. Yıllık faizi, şu
an çektiğim meblağ kadarmış. Bu miktar, normal yaşantımda beni en az iki ay
idare edecek bir miktar. Bu bankaya
birdenbire kanım ısıntı.
Keyifle bankadan çıktım. Taksiyi tek başıma tutmayı tercih
edebilirdim. Ama bilinçli olarak insanlarla birlikte gitmeyi tercih ettim.
Hatta insanların gidecekleri yerlere göre en yakın yeri söyleyecek, ücretini
vermek için cüzdanımı en son çıkartacak ve meraklı gözlerin rahatlıkla
görebileceği şekilde cüzdanı açıp, içindeki tüm paraları gözler önüne
serecektim. Çatlatacaktım onları. Bundan sonra fakirlik yok! Lanet olsun
fakirliğe. Damlaya damlaya göl de olmayacak. Koca gölüm var zaten artık.
Lüks bir marketin önünde indim. İhtiyacım olan olmayan ne
varsa aldım. Çoğunlukla da içki aldım. Eve gidip kendime enfes bir sofra
hazırlayacaktım. Elimdeki ağzına kadar dolu torbalarla yaşlı konseyin önünden
geçtim. Lanet olası yaşlılar! Bundan sonra sizin yaşatacağınız yalnızlığa
ihtiyacım yok. Artık Azrail’e de ihtiyacım yok!
PAAAAAT!
Elimdeki torbaların hepsi
ve içinde ne varsa hepsi yerlere saçıldı. Aldığım içki şişelerinin bir
çoğu daha tatlarına bakma şansı bulmadan kırıldı. Ahhh! Lanet olsun! Ayağım,
ayağım da acıyordu. Yere baktım; dünden kalma bir taşın boşluğu vardı. Bir ide
ayağımdan yediği darbeyle yuvasından çıkmıştı. Lanet olası taş, diyerek yerdeki
taşı alıp fırlattım. Atmalı tüm taşları yok etmeli! Bunların fabrikalarını
ateşe vermeli, topa tutmalı! Yerinden fırlayan taşları bir yere şikayet etmeli.
Yerden, sadece bir tane sağlam kaldığını anladığım içki
şişesini ve etrafa saçılan sigara paketlerini aldım. Geri kalan ne varsa olduğu
yerde bıraktım. Nasılsa birkaç saat sonra yaşlılar yaşama mesailerine
başlayacaklardı.
Eve girdim, tekli koltuğuma oturdum. Mutfaktan bardak almaya
gereksinim duymadan içkiyi şişeyle kafama diktim. Biraz acıydı, boğazımı
yaktı. Ama umurumda değil! Bir şeyler
yolunda gitmiyordu. Doğru bildiğim yolda bozulmalar oluyordu.
Düşündükçe daha çok içtim. Sigara içmeyi de ihmal etmedim.
Hem sigara hem içki ve açlık aynı anda gelince bünyemi sarstı. Midem bulanır
gibi oldu. Oksijen solamıyordum. Ardı ardına içtiğim sigaraların dumanları
salonun bütününü kaplamıştı. Duman, adeta yalnızlığımın üstünü örtüyordu. Yeni yıkılmış bir enkaz gibiydim. Kalkan toz
bulutu ise içtiğim sigaraların dumanı. Bu benzetme hoşuma gitmekle birlikte
gitmedi de. Hemen bir kahve içip kendime gelmeliydim. Gece mektup yazmalıydım
Doktor Nizamettin Bey’e. Hayatımı bir
nizama sokmalıydım. Nizamettin Bey bunun fırsatıydı. Hem ikramiye de bana
çıkmıştı. Ayıp olurdu yazmasaydım. Aklıma geldi; evde kahve yoktu. Aldığım da
sokakta bıraktığım poşetlerdeydi. Dışarı çıkmaya üşendim. Lanet olsun o
taşlara, dedim.
Yalnızlığımın üzerine çöken duman öksürmeme sebep oldu. Dün
geceden sadece bunu hatırlıyordum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder