belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

29 Ağustos 2013 Perşembe

GECEDE YAŞAYANLAR-7. BÖLÜM

Yine bir şey yazamadığım için öfkelendim. Belki evde yazabilirim umuduyla eve doğru yola çıktım. Otobüste boş koltuğa oturma yarışına girmemek için taksi bekledim. Taksi parasını hazırlamak için cüzdanımı çıkarttım. (İnsanların meraklı gözlerle cüzdanımda ne kadar para olduğuna bakmaları sinirimi bozuyordu): hayır, olamaz! Param hiç kalmamıştı. Son paramla en fazla otobüs bileti alabilirdim. Lanet olsun taksinin pahalılığına! Lanet olsun paraya, parayı gereksindiren yaşama. Yakmalı tüm paraları, patlatmalı, yok etmeli! Hızlıca yazıhanemin kapısını kapattım. Öfkem hala geçmemişti. Bu bankaları yok etmeli, parayı yok etmeli, sözlerini sürdürüyordum. Kapıyı kilitlerken çaycının sesini işittim. “Beyim!” dedi. “Buyur, bu sana gelmiş.” Neymiş ki. (Ne bileyim?) “ne o?”
“vallah bilmem beyim.” “sağ ol” dedim, gönderdim onu yanımdan. Hiç de nazikçe değildi. Bir bankadan gelmişti zarf. Açtım, bir hesap cüzdanı.
Nasıl yani? (Ne oldu?)
“değerli müşterimiz, üyesi olduğunuz gazeteniz gazetesi tarafından adınıza bir hesap oluşturulmuş olup, hesabınıza şu kadar para yatırılmıştır.” Neeey? Nasıl yani, ikramiye bana mı çıkmış? İyi de nasıl? Ben daha mektup bile yazmadım.
Keyfim yerine geldi. Hiç vakit kaybetmeden bankaya gidip paramın bir kısmını çektim. Çektiğim meblağ yüksek olmasına rağmen ana paramın yanında devede kulak kalıyordu. Üstelik bankanın paraya uyguladığı yıllık faiz oranı da oldukça fazlaymış. Diğer tüm bankalardan daha fazla. Yıllık faizi, şu an çektiğim meblağ kadarmış. Bu miktar, normal yaşantımda beni en az iki ay idare edecek bir miktar.  Bu bankaya birdenbire kanım ısıntı.
Keyifle bankadan çıktım. Taksiyi tek başıma tutmayı tercih edebilirdim. Ama bilinçli olarak insanlarla birlikte gitmeyi tercih ettim. Hatta insanların gidecekleri yerlere göre en yakın yeri söyleyecek, ücretini vermek için cüzdanımı en son çıkartacak ve meraklı gözlerin rahatlıkla görebileceği şekilde cüzdanı açıp, içindeki tüm paraları gözler önüne serecektim. Çatlatacaktım onları. Bundan sonra fakirlik yok! Lanet olsun fakirliğe. Damlaya damlaya göl de olmayacak. Koca gölüm var zaten artık.
Lüks bir marketin önünde indim. İhtiyacım olan olmayan ne varsa aldım. Çoğunlukla da içki aldım. Eve gidip kendime enfes bir sofra hazırlayacaktım. Elimdeki ağzına kadar dolu torbalarla yaşlı konseyin önünden geçtim. Lanet olası yaşlılar! Bundan sonra sizin yaşatacağınız yalnızlığa ihtiyacım yok. Artık Azrail’e de ihtiyacım yok!
PAAAAAT!
Elimdeki torbaların hepsi  ve içinde ne varsa hepsi yerlere saçıldı. Aldığım içki şişelerinin bir çoğu daha tatlarına bakma şansı bulmadan kırıldı. Ahhh! Lanet olsun! Ayağım, ayağım da acıyordu. Yere baktım; dünden kalma bir taşın boşluğu vardı. Bir ide ayağımdan yediği darbeyle yuvasından çıkmıştı. Lanet olası taş, diyerek yerdeki taşı alıp fırlattım. Atmalı tüm taşları yok etmeli! Bunların fabrikalarını ateşe vermeli, topa tutmalı! Yerinden fırlayan taşları bir yere şikayet etmeli.
Yerden, sadece bir tane sağlam kaldığını anladığım içki şişesini ve etrafa saçılan sigara paketlerini aldım. Geri kalan ne varsa olduğu yerde bıraktım. Nasılsa birkaç saat sonra yaşlılar yaşama mesailerine başlayacaklardı.
Eve girdim, tekli koltuğuma oturdum. Mutfaktan bardak almaya gereksinim duymadan içkiyi şişeyle kafama diktim. Biraz acıydı, boğazımı yaktı.  Ama umurumda değil! Bir şeyler yolunda gitmiyordu. Doğru bildiğim yolda bozulmalar oluyordu.
Düşündükçe daha çok içtim. Sigara içmeyi de ihmal etmedim. Hem sigara hem içki ve açlık aynı anda gelince bünyemi sarstı. Midem bulanır gibi oldu. Oksijen solamıyordum. Ardı ardına içtiğim sigaraların dumanları salonun bütününü kaplamıştı. Duman, adeta yalnızlığımın üstünü örtüyordu.  Yeni yıkılmış bir enkaz gibiydim. Kalkan toz bulutu ise içtiğim sigaraların dumanı. Bu benzetme hoşuma gitmekle birlikte gitmedi de. Hemen bir kahve içip kendime gelmeliydim. Gece mektup yazmalıydım Doktor Nizamettin Bey’e.  Hayatımı bir nizama sokmalıydım. Nizamettin Bey bunun fırsatıydı. Hem ikramiye de bana çıkmıştı. Ayıp olurdu yazmasaydım. Aklıma geldi; evde kahve yoktu. Aldığım da sokakta bıraktığım poşetlerdeydi. Dışarı çıkmaya üşendim. Lanet olsun o taşlara, dedim.

Yalnızlığımın üzerine çöken duman öksürmeme sebep oldu. Dün geceden sadece bunu hatırlıyordum.

Hiç yorum yok: