Bir, gecede yaşayan yalnız olarak gecede yine
uyuyakalmıştım. Bunun yükü çok ağırdı. Kahvaltılık almak için evden çıkmak
üzere hazırlandım. Dış kapıyı açtım. Yoktu, kapıda yoktu. (Ne yoktu?)
Gazete işte. Hayır, darıldı bana Nizamettin Bey.
Kesin artık mektup falan göndermemi de istemeyecek;
mahvoldum. Hiç yoktan yalnızlığımı biraz olsun elimden almıştı. (Yine yalnız
değil misin?) Hayır, artık tercih ediyordum, edebiliyordum. Şimdi ise
yalnızlığa sürükleniyorum. Ah salak kafam! Ne olurdu sanki bir mektup yazsaydım.
Adamlar(Adamlar?) o kadar demişti; hiçbir şey yazamıyorum
yazmak bile yeter, diye. (Sahiden yazmışlar mıydı?) Yazmışlardı tabii. Of!
Şimdi ne olacak?
Yine yalnızım, işte yine yalnızım. (İyi de bunu tercih eden
sen değil misin?)
Orası öyle ama şu an tercih etmediğim bir yalnızlığın
içindeyim. (Duman gibi.)
Evet! (Enkazsın yani.)
Evet!! (O zaman yakında seni de toplarlar buradan.)
Hayır, hayır! Artık yalnız bırakılmak istemiyorum. (Ama sen
kendi güçlerince yalnız bırakılıyorsun.)
Hayır, bu sefer ben değil. (Yalnızlığı istemiyor musun?)
Hayır artık istemiyorum. (Mesela sütü de sevmiyor
olabilirsin ama sütlacı yersin.)
Sus artık sus, sus!
Ne yapmalıyım? Hah! Buldum. Sokağa çıkayım, yaşlılar mutlaka
kapılarının önünü süpürüyorlardır. Hemen çıkmalıyım. Hışımla sokağa çıktım.
Kimse yoktu. Saate baktım; geç kalmıştım. Çoktan yaşantılarına başlamışlardı.
Benim çöplerimi bile temizlemişlerdi. Aslında iyi insanlardı şu yaşlılar.
Yolun üzerinde bir taş daha eksilmişti. Ne oluyor yahu dün
bir bugün iki? Taşı incelerken yanıma bastonlu erkandan yaşlı bir amca geldi.
“selamın aleyküm” dedi. Önce ne diyeceğimi bilemedim. Kunduracı yaşlının dediği
geldi aklıma. “aleykümselam amca.”
“Hayırdır ne düşünüyorsun?” dedi. “Hiç” dedim.
Konuya bodoslama girişle bir rekora imza atarak “Seni
everelim” dedi.
“Neey?” dedim. “Everelim everelim.” Dedi.
“Yok yahu amca daha erken.”
“Yuh! Ne erkeni? Benim yaşımda mı evlenecen?” (Benim yaşıma
geldiğinde demek istemiş olabilir.)
“Yalnızlık kötü mü?” dedim.
“Elbet yalnız olacaksın, yalnız kalacaksın.” Cebinden sigara
paketini çıkarttı. Bastonunu tuttuğu eliyle hem bastondan destek aldı, hem de
sigara kutusunu tuttu. Diğer eliyle içinden aldı bir tane. Bana uzattı.
“Sağ ol.” dedim
“Al al” dedi.
“Ben başka kullanıyorum.” dedim.
“O zaman sen ver ondan” dedi.
“Ama bu ağırdır,” dedim.
“Yalnız adamım. Duman olsun yeter” dedi. “Elbet yalnız
kalacaksın; çocuğun olsa, o yuva kurar gider. Ya karın ya sen, biriniz erkenden
gidersiniz. Kardeşler desen zaten dağılmış. Yani istesen de istemesen de yalnız
kalacaksın. İstemiyorken ömrünü yalnız geçirme.” dedi.
Tekrar sırıttı. “Everelim seni everelim.”
Sigarasını yaktı, benimkini de. Elini başına götürdü. “Tez
zamanda çift baş dört ayak olursun inşallah” dedi. Dua mı etti, küfür mü etti
anlamadım. Çift… baş… dört…..ayak. pozisyon mu lan yoksa? Tövbe tövbe.
Yazıhaneme doğru yol aldım. İş hanından içeri girdim. Bu
sefer ışık açık değildi. Dalgınlığıma gelmiş herhalde, diye düşündüm. Kapının kilidini açarken çaycı arkamda belirdi.
“Hayırdır beyim iki gecedir üst üste.”
“Nasıl?”
“İki gecedir işler yoğun herhalde maşallah maşallah.” Araya
girmemi engelleyerek motor gibi konuşuyordu. “He kapıyı aç da , fincan içerde
kaldıydı biliyon mu?” geldiğimde sen çıkmıştın, alamadım fincanı. Neyse canım
sağlık olsun. Dün de ne kötüydün beyim, maşallah bugün zımba gibisin.”
Hala ne dediğini anlamaya çalışıyordum. Israrla bir cevap
vermeme, soru yöneltmeme fırsat vermeden konuşuyordu. Kapıyı açtım. İçeri
girdi, kahve fincanını aldı ve çıktı. Giderken “Dur ben sana okkalı bir dene
daha getirem.” dedi.
Dün gece buraya mı geldim ben? İyi de ne ara geldim, hiç
hatırlamıyordum. Nasıl sarhoş oldu isem artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder