belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

12 Mayıs 2014 Pazartesi

EKSİK YAPBOZ


Tekler, tek olanlar; kendilerini her zaman ulaşılamaz veya aynısı bulunamaz zannedecektir. Ama eksikliği de her zaman devam edecektir üzerimde; sanki kabuk bağlamayan , bağlasa bile vücudumun en görünür noktasında hep aynı kalan yara gibi. Belki bir hediyedir bu hayattan, diye avutacağım kendimi; kader kısmet buymuş diyerek birçok kişiden onay alacağım.
Yara yine yara olarak kaldığı taktirde, neye kime faydası olabilir ki.
En sevdiğim yatma biçimi olan sağa yatmaktan yoksun olacağım mesela. Veya başka bir şey: kuduracağım, göreceğim, ağlayacağım..
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Belki de bitirmek üzere olduğum bininci-muhtemelen abartıyorum- yapboz. Genel olarak profili çılmış durumda, tamamlamak üzereyim. Bitirdiğim an mutlu olacak mıyım , bilmiyorum. Garip geliyor bana mutlu olmak: en nihayetinde birinin hayalini oluşturuyorum. Bu resim, fotoğraf her neyse; daha evvel birinin hayal ürünü olarak ortaya çıkmış bir şeyi emek verip tamamlayarak, sanki ilk defa ben yaratmışım gibi nasıl mutlu olacağım, bilemiyorum. Belki de beklentilerim yüksek, mutlu olmayı kısıtlıyorum.
Ne bileyim, bunun gibi şeyler... okuduğum kitaplar geldi aklıma; onlar da birilerinin hayalleriydi; ama ben okuyup bitirince mutlu oluyordum. Yapbozu da böyle düşünerek kendimi mutlu etmem üzerine karar kıldım ve sanki ilk defa ben yapıyormuşçasına yapbozu tamamlamaya devam ettim.
Vee son parça..
Ama iyi de...
Son parça... yok?
ee.. nasıl yok?
Acaleyle masamın altını ve etrafını aradım, buraya düşmüştür düşüncesiyle. Düşmemiş... ee nerede olabilir; bilmiyorum.
Ama bu olmaz ki: ben başkalarının hayallerini bile birleştiremiyor muyum şimdi?
Aramaya devam etmeliydim, bulmalıyım onu, o son parçayı. Fakat göremiyorum, nereye düşmüş olabilir, bilmemeye devam ediyorum.
“Ayy  kafayı yiyeceğim.” Nasıl olacağı üzerine kafamda bir kare oluşturamıyorum fakat tuh halime en uygun cümle olarak seçtim kendisini. Bula bula bunu buldum.
Bu, böyle olmaz ki.. yani böyle eksik olmaaz bu. Kabul edemem, kesinlikle; tamamlanmamış bir şey, ne bileyim eksik olur. Çok felsefiyim... Ben kulağım olmadan durabilir miyim veya dudağım. Duramam.
Ee bu da benim salonmda duramaz öyleyse. Gidip hemen yenisini almalıyım.. evet, yapbozun. Evet, bu parçanın. Evet, neyse sorulacak her soruya evet. Hayır! Ona hayır... yapbozu bozmayacağım.
Bu yapbozu aldığım yere gittim.
“Şöyle, yaani şöyle bir resiiim..- (kaç parçaydı yahu?) yani, aslında tek parçası lazım bana, yeterli, gerisine hiç gerek yok.”
“Aa olmaz. Aa hayır, elimizde yook”
“Ne, yok mu, neden yok.”
“Ee sonuncusunu da siz almıştınız zaten.”
“Bana öyle bir şey dememiştiniz.”
“Evet beyfendi siz aldınız.”
Olamaz, ben mi almıştım. İyi de kardeşim, eksik bu. Ben ne yapayım eksik parçalı yapbozu.
“Geri getirim, değiştirelim.”
Geri mi getireyim. Oh! Yoo! Olmaz! Yok geri getiremem.
“öyleyse yapabileceğim bir şey yok.”
Nasıl yok!
“Ne yapabilirim beyfendi!”
yahu bana şu parçadan üretir misiniz peki?
Sorum cevapsız kaldı. Adam, ben dükkanından çıkana kadar hiçbir şey söylemedi. Söylese bile ben gittikten sonra küfretmiştir muhtemelenç
Bunları düşünmez ve benzerlerini, yine de yapbozuma bir faydada bulunmuyor. O, orada acı çekiyor.
Eksik kalsa olmaz mı? Yok olmaz! Eksik bir şey..! asla kabul edemem bir kere eksik bir şeyi salonuma asamam ki. Orada öylece sırıtacak, olmayan parçası.
Hayır, hayor; bulmam lazım. Mutlaka bulmam lazım. Ben kusurlu bir şeyi salonuma layık göremem.
O parçayı bulamamak hırslanmama neden oluyor. Her olumsuz cebaota eksik parçaya daha çok sinirleniyor ve arama heyecanını daha çok arttırıyorum.
Ama yok, yok, yoook! Hiçbir şey yok! Çaresizce eve döndüm. O, eksik parçalı o pis yapbozu, o resim boaması başkasının hayali olan parçayı görmek istemiyordum.
Bu yüzden salondan hızla geçip odama gittim.
Düşünüyorum. Yatağımın başucundaki farklı yapbozdan fikir almak istedim:
“Sence ne yapmalıyım?” cevap vermedi.
“Ee bir şey sorduk!.. neyse, sen orada asılı kalmakla çokça meşgulsün zaten.”
Aramaktan yorulmuştum zaten. Fazla aramadığımı biliyorum, orası ayrı. Salona gidip eksik peypaye şeyi kaldırıp çöpe attım.
İyi de onu arkadaşım  hediye etmişti. Hatta en sonuncusuymuş. Olsun yine de attım.
Ve sağlam, mis gibi duran eksiksiz yapbozumun altındaki yatağımda uyuyakaldım.
Sabah uyanır uyanmaz tuvalete gittiğimden, yapbozumu seyredemedim; tuvalete gitmemi kahvaltıyı hazırlama, kahvaltı etme izlediği için ancak iki saat sonra odaba dönebildim.. de .. dur!
Nasıl? Yatağımın hemen üstünceki yapbozun tam ortasındaki parça düşmüştü. Yatağımın üzerine baktım, orada yoktu. aradım taradım, yatağımın altında oldukça tozlanmış bir parça buldum. Tekrar yerine yerleştirmeye çalıştım fakat girmedi. Tekrar tekrar denesem de girmedi. İyi de bu...
Bunun renkleri hakkaten farklı sanki diğerlerinden. Kendi hayalimi yerleştirmişsem belki önceden.