belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

3 Şubat 2014 Pazartesi

BAY A (2. BÖLÜM)


Kendi kendime söylenmeye başladım:
“Böyle olmuyor azizim”
Ne? Ne dedim ben biraz önce? “Böyle olmuyor azizim.” Bay A’nın söylediklerine ne kadar yakın oldu bu söylediklerim. Yoksa ben de Bay A’nın yaptığı gibi ortalıktan kaybolacak ve peşimde bir ben arayan bir insan mı bırakacağım?
Neyse ki etrafımda yalnız bırakacağım kimsenin olmadığı aklıma geliyor, rahatlıyorum.
Belki de Bay A’nın ortadan kaybolmadığı zamandan önce ona bu cümleyi kurar ve onun da benim gibi etrafında bana benzer birini bulmasını sağlayabilirdim.
Ama o yapar mıydı ki böyle bir şey? Hatırladığım kadarıyla o zaten yalnız kalmayı tercih ediyordu. Nedenini sorardım. Cevap vermezdi. Sonra ona hak vermiştim. Çünkü “neden”, cevabı verilecek en zor soruydu. Gerçi o hiçbir soruma cevap vermezdi. Konuşmazdı da hiç. Sanki onun yerine sadece ben konuşurdum.
“Her insan bir liman” deyişi beliriyor zihnimde Bay A’nın.
“Ne demek istiyorsun?” diye seslice sormuştum. Yine cevap vermemişti, sadece bakmıştı baktığı yere.
“Yalnızlık çoğunlukla tercih ettiğimiz şey  değil” deyişi canlanıyor zihnimde Bay A’nın sesinden.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordum bu sefer Bay A’nın duyabileceği gibi, içimden.
Ama içimden soruşum, Bay A’nın sesine kayar gibi oldu. Güldüğünü hatırlıyorum Bay A’nın.
“Neden gülüyorsun?” diye sordum; gözlerim fal taşı gibi açılmıştı.
“Hep aynı soruları soruyorsun fakat hepsi farklı bir anlama geliyor” diye geldi cevabı Bay A’nın.
“Ne demek istiyorsun?” diyordum tekrar.
Sadece gülümseyişini işitiyorum Bay A’nın. Ellerimi uzatıyorum Bay A’nın olduğu yere doğru. Önümde duruyor Bay A’nın duruşu, oturuşu, bakışı ve zihnimde can bulan sesi.
Karnımda bir çekilme hissediyorum; Bay A’nın tepkisizliği sürüyor birkaç dakikadan beri.
“Bayan çocuğu uzaklaştırın!”
Bay  A’nın, ıssız bir adada tek başına bir oturağın üzerinde oturuşunu izlemeye devam ediyorum. Karnımdaki çekilme devam ediyor.
Bay A’nın yüzeyine dokunuyorum ilk defa. Pütürlü bir yüzeyi var; çok soğuk ve çok canlı.
Bay A’nın ilgisizliği yine devam ediyor; benim dışarıya olan ilgisizliğimin devam edişi gibi.
Ulaşmak üzereyim Bay A’nın yanına, sol elimle uzanmaya çalışıyorum.
“Aziz, uzak dur oğlum!”
Annem, yanında birkaç güvenlik görevlisiyle birlikte yanıma geliyor. Annem beni kucağına alıyor. Güvenlik görevlileri sinirli hareketlerle güvenlik bantlarını olması gereken hizaya getiriyorlar.
İçlerinden biri “Neden böyle yapıyorsun?” diye soruyor, cevap vermiyorum. Öteki yüzüme öyle bir bakıyor ki ürperiyorum. Annemin kucağında Bay A’nın olduğu yere doğru bakıyorum. Bay A’nın ilgisizliği devam ediyor. Bekleyişini sürdürüyor. Yalnızlığını bekliyor orada. Aramızda güvenik görevlilerinin çektiği engeller var; birkaç dakika önce neredeyse aşmış olduğum engeller.
Beriki, gösterme parmağını havaya kaldırıp elini sallayarak:
“Bayan, bu şeridin geçilmesi ve tabloya dokunulması yasaktır!” diyor ve gözlerimin içine sert bir bakış bırakıyor.
İrkiliyorum. Bay A’nın yanına ulaşmam imkansızlaşıyor.
Anneme küsüp “Hani elleyebilecektim anne!” diyerek ağlıyorum.
“Aslında olmuyor Aziz’im” diyor. Tablodaki sırtı dönük ve neredeyse yüzünü göreceğim; artık bu isteğimin gerçekleşmesi mümkün olmayan güzel kadına el sallıyorum; diğer elim biraz önce güvenlik görevlisinin “Bayan!” diye seslendiği annemin avucunda.
“Güle güle Aziz” diyor ardımdan...

Hiç yorum yok: