belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

22 Aralık 2011 Perşembe

Ne görüyorsun?

Gözlerimin içine bak! Ne görüyorsun? Bir göz. “Daha fazlasını bekler gibi bakıyor gözlerime.” Yani gözün bölümleri. Daha çok cümle kurmak isterdim ama belki de bir duygusuzum. Sadece gördüğümü söylüyorum. Veya aşırı derecede cahilim, gözü oluşturan bölümler hakkında hiçbir şey söyleyemiyorum. Bir rakkas gibi dümdüz bir şey bile değilim. O, her yöne çalışıyor ve eşit gidiyor. Ama hareket ediyor. Ben ise başlayacağım yönü-yolu- bulamıyorum.
Sen, karanlığın içindesin. Hayır değilim, gözlerimi kapadığım anda buna ulaşabilirim veya derin uykuya daldığımda. Karanlığı neden somutluk içinde var edip, onun varlığını kısıtlıyorsun? Lambaları kapatıyorum. Pencereleri yerinden söküp, var olan boşluğu tuğlalarla dolduruyorum. Hatta kapıyı bile. Şu anda hiçbir şey görmüyorsun. Söyle ne hissediyorsun? Sonsuzluk. Neye göre sonsuzluk? Hiçbir şeye ulaşamıyorum. Ne gözlerim, ne kulaklarım, ne de diğer duygularımla. Bir boşluktayım. Boşluk, hiçbir şeyin olmamasıyla var olabilir. Hiçbir şeyin var olmaması da sonsuzluğu beraberinde getirebilir.
Ayaklan ve yürümeye başla. Yürü yürü, yavaşlama. Ama devam edersem duvara toslayacağım. Hangi duvara? Odamın dört duvarından birine. Biz şu anda sınırları olan bir alan içinde miyiz? Evet, tek değişiklik pencereleri ve kapıyı da söküp, yerini betonla doldurmak oldu. Öyleyse burası hakkında nasıl bir sonsuzluk düşünüyorsun?

Şimdi aydınlık içindesin, her yer cam ve her daim güneş ışığının olduğu odada beni seyretmektesin. Gözlerimin içine bak! Ne görüyorsun? Aynada gördüğüm şeyi…

Hiç yorum yok: