“Uyanmanın bir farklılık olmadığının farkındayım. Bunun
bilincinde yataktan kalktım. Kahvaltısıydı, şusuydu busuydu demeden bir
pantolon bir de beyaz bluz giyerek evden çıktım. Beyaz bluz yüzünden içimin
görünmesi umurumda değil. Beyaz renge karşı sempatim var; bu yüzden insanların
kınayıcı bakışlarını kafama takacak değilim. Eğer isterlerse görmezler; her gün
neleri görmezden geliyorlar kim bilir. Ama bana inat edercesine bakacaklarından
eminim. Beni, gözlerinden kayboluncaya kadar izleyecekler, izleyip
ayıplayacaklar; kimisi bastırılmış heves ve duyguları kimisi de arzularını beni
ayıplamak üzerinden örtbas edecek. Hiç biri umurumda değil; suçlu olduğumu
kabul ediyorum, öyle değil mi? Sizin bakma eylemini gerçekleştirmenizden ziyade
benim açık seçik kıyafet gitmem etken rolü oynayan faktör. Evet, bugünün
farklılığını tüm suçu üzerime alarak var ediyorum.
Yargılamayı herkes çok seviyor . insanlar kendi ürettikleri
nedenler üzerinden başkaları adına sonuca varıyorlar. Ben sadece karşılık
bekledim. Bir hiç yapılmasını değil.
Benim de sevgilim vardı. ‘Ne yapıyorsun?’ dediğimde hep ‘Hiç!’
cevabını verirdi. Hiç, yapılmaz ki. Hiçbir şey yapılmaması bile yeterli
olabilirdi belki. Beni düşünmesini isterdim. “Aşkım seni düşünmediğim an var mı?”
derdi. Sadece yatak hayallerini süsleyen bir canlıydım. Ama yalnızca onun beni
hayal ettiği halde can bulan bir canlı. Aslında ben de onu kendi kafamda
canlandırırdım. Tek gecelik sevgili oyunları olsa da.
O da tıpkı diğerleri gibi, bana bakarken, kısa bir zaman
diliminden sonra onunla paylaşacağım yatak süresini düşünüyordu. Gözlerimin
içine baktığı doğru ama, kim gözlerimin ardındakini görmeye cesaret edebilirdi
ki? Kim, benim nasıl olduğumla, düşüncelerimle ilgilenirdi ki? Gerçi, onlar da
haklı kendi gözlerinde; oraya geliş amacım belliydi. Yanına sokulmakta
mecburdum, karşımda en iğrenç, en sert, en pislik, en kaba birisi olsa da ona
iyi görünmeye mecburdum. Kimse benim kokumla ilgilenmezdi; hepsi onlara nasıl
kokma isteğimle ilgilenirdi.
Biliyorum, riyakarım. Ama söyleyin, hanginiz
değilsiniz? Kim, kendisinden üst
seviyede olan birine karşı koymaya cesaret edebilir? Kim, onun yüzüne güler
yüzle baktıktan sonra arkasından küfür etmez? Söyleyin bana, kim karşıma çıkıp
gözlerimin içine bakıp ‘Senin derdin ne? Bana anlatabilirsin.’ deyip benimle
dertleşir? Kim, beni yanına çağırıp, işini görmekten ziyade benim gönlümü
rahatlatabilir, omzuma dokunabilir, başımı göğsüne bastırabilir? Hiç kimse,
hiçbiriniz. Yapanınız varsa da ben göremedim. Yapan varsa eğer, kıymetini
bilin.
Bugünün farklı olduğunu söylemiştim; madem ölüm kendi
isteğiyle gelmeyecek, öyleyse onu ben zorla ayağıma getireceğim.”
-Evde yapılan inceleme sonucu ortaya çıkan bulgular
neticesinde, mektubu yazanın maktul olduğu anlaşılmıştır efendim.
-Bir yakını falan var mıymış?
-Hayır efendim.
-İyi o zaman dosyayı kapatın!
-Ama efendim katilleri araştırmayacak mıyız?
-Oğlum olayda hiçbir şaibenin olmadığını kendi ağzınla
söylemedin mi?
-Onu intihara sürükleyenler katil değil mi peki?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder