belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

5 Mart 2013 Salı

OTUZBİR NOLU VAK’A


“Uyanmanın bir farklılık olmadığının farkındayım. Bunun bilincinde yataktan kalktım. Kahvaltısıydı, şusuydu busuydu demeden bir pantolon bir de beyaz bluz giyerek evden çıktım. Beyaz bluz yüzünden içimin görünmesi umurumda değil. Beyaz renge karşı sempatim var; bu yüzden insanların kınayıcı bakışlarını kafama takacak değilim. Eğer isterlerse görmezler; her gün neleri görmezden geliyorlar kim bilir. Ama bana inat edercesine bakacaklarından eminim. Beni, gözlerinden kayboluncaya kadar izleyecekler, izleyip ayıplayacaklar; kimisi bastırılmış heves ve duyguları kimisi de arzularını beni ayıplamak üzerinden örtbas edecek. Hiç biri umurumda değil; suçlu olduğumu kabul ediyorum, öyle değil mi? Sizin bakma eylemini gerçekleştirmenizden ziyade benim açık seçik kıyafet gitmem etken rolü oynayan faktör. Evet, bugünün farklılığını tüm suçu üzerime alarak var ediyorum.
Yargılamayı herkes çok seviyor . insanlar kendi ürettikleri nedenler üzerinden başkaları adına sonuca varıyorlar. Ben sadece karşılık bekledim. Bir hiç yapılmasını değil.
Benim de sevgilim vardı. ‘Ne yapıyorsun?’ dediğimde hep ‘Hiç!’ cevabını verirdi. Hiç, yapılmaz ki. Hiçbir şey yapılmaması bile yeterli olabilirdi belki. Beni düşünmesini isterdim. “Aşkım seni düşünmediğim an var mı?” derdi. Sadece yatak hayallerini süsleyen bir canlıydım. Ama yalnızca onun beni hayal ettiği halde can bulan bir canlı. Aslında ben de onu kendi kafamda canlandırırdım. Tek gecelik sevgili oyunları olsa da.
O da tıpkı diğerleri gibi, bana bakarken, kısa bir zaman diliminden sonra onunla paylaşacağım yatak süresini düşünüyordu. Gözlerimin içine baktığı doğru ama, kim gözlerimin ardındakini görmeye cesaret edebilirdi ki? Kim, benim nasıl olduğumla, düşüncelerimle ilgilenirdi ki? Gerçi, onlar da haklı kendi gözlerinde; oraya geliş amacım belliydi. Yanına sokulmakta mecburdum, karşımda en iğrenç, en sert, en pislik, en kaba birisi olsa da ona iyi görünmeye mecburdum. Kimse benim kokumla ilgilenmezdi; hepsi onlara nasıl kokma isteğimle ilgilenirdi.
Biliyorum, riyakarım. Ama söyleyin, hanginiz değilsiniz?  Kim, kendisinden üst seviyede olan birine karşı koymaya cesaret edebilir? Kim, onun yüzüne güler yüzle baktıktan sonra arkasından küfür etmez? Söyleyin bana, kim karşıma çıkıp gözlerimin içine bakıp ‘Senin derdin ne? Bana anlatabilirsin.’ deyip benimle dertleşir? Kim, beni yanına çağırıp, işini görmekten ziyade benim gönlümü rahatlatabilir, omzuma dokunabilir, başımı göğsüne bastırabilir? Hiç kimse, hiçbiriniz. Yapanınız varsa da ben göremedim. Yapan varsa eğer, kıymetini bilin.
Bugünün farklı olduğunu söylemiştim; madem ölüm kendi isteğiyle gelmeyecek, öyleyse onu ben zorla ayağıma getireceğim.”
-Evde yapılan inceleme sonucu ortaya çıkan bulgular neticesinde, mektubu yazanın maktul olduğu anlaşılmıştır efendim.
-Bir yakını falan var mıymış?
-Hayır efendim.
-İyi o zaman dosyayı kapatın!
-Ama efendim katilleri araştırmayacak mıyız?
-Oğlum olayda hiçbir şaibenin olmadığını kendi ağzınla söylemedin mi?
-Onu intihara sürükleyenler katil değil mi peki?

Hiç yorum yok: