“Kapı kilitlenmiyor.”
“Boşver, kim uğraşacak sanki. Girdiğine gireceğine pişman
olur hırsız.”
“İyi, sen öyle diyorsan.”
Merdivenlerden hızla inen Akif’e takıldı Cemil. Apartmanın dış
kapısına yetişebildi ancak.
“Hadi, akşam görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Yürüyorum, Akif işe gittiğimi sanıyor; fakat birkaç haftadır
işsizim. Ona söylemeye çekiniyorum. Üzerinde
zaten yeterince sıkıntı var. Yakın zamanda söylemek zorunda kalacağım nasılsa. İyisi
mi biraz daha beklemeye devam edeyim ben. Gün ne getirecek, belli olmaz.
*
Bakayım, tamam gözden kayboldu. Hadi toparlanın eve
giriyoruz. Bunu yapmak zorundayım. İyilikle ayıramayacağım seni yanımdan. İyisi
mi seni mecbur edeyim buna. Anlamıyorsun Cemil, kimi konular üzerinde beni gerçekten
anlamıyorsun.
*
Anlatmıyor, anlatmayınca da anladıklarım kadarıyla
anlamlandırıyorum. Hata mı ediyorum bilmem. Ortak dil bulamıyoruz kaygısı
güdüyorum. Peki neden Akif? Neden anlatmıyorsun, çekiniyor musun yoksa
kendinden mi utanıyorsun?
*
Genellemelerden nefret ediyorum. Bir örneği herkese dayatma
içgüdüsünden. Bir psikiyatrinin, her genç bireyin yaşadığı sorunu aynı
pencerede görmesinden. Ama ben o kişi gibi genelleme yapmıyorum.
İnsanlar anlamıyorlar veya anlatamamalarından kaynaklanıyor
bu sorun. Anlatamamanın temelinde ise kendilerini anlayamama sorunu yatıyor. “Sen
kimsin?” desem, gevelersin, kim olduğunu bilmiyorsun. Bu halde anlaşılamamaktan
yakınıyorsun.
*
Elinde bir fotoğraf var Akif. Sevdiğin kızın fotoğrafı değil
mi? Ona bakıp, bakıp ağlıyorsun, tıpkı karşındaymışçasına konuşuyorsun onunla. Biliyorum
seviyorsun onu. Nereden mi anlıyorum? Çünkü Akif, sevdiği insanın fotoğrafına
bakıyorken, baktığı kişinin canlılığını gözünün önüne getiriyor. Onun terlemesini
seviyor. Onun da kendi gibi tuvalete gittiğini biliyor. Ve onu hayal ederken,
onu kendi var etmiyor. Var olduğu halde seviyor onu ve ona öylece kucak açıyor.
Bunları biliyorum Akif. Hani sen anlamamamdan yakınıyorsun
ya. Esasında seni anlayamamam için ağzında kelimeleri gevelerken değil de, sen
sustuğunda, seni dinlediğimden anlıyorum seni. Aslında insan susarken çok daha
açık olur karşındakine ama afili cümleleri sevme kibrinden konuşup durur.
*
Durup izliyorsun Cemil, hiç tepki vermeden. Kimi zaman cümle
bile kurmuyorsun. Bu yüzden psikiyatri kliniğine gittim. Geveledim durdum oturduğum
koltukta. Ama karşımdaki kişi daha afili cümleler kurarak mağlup etti beni. O an,
oturup günlerce sözlük okumak istedim bilir misin? Sonra bana da genel
damgasını yapıştırdı. Normal, geçer, dedi. Olay sende bitiyor, dedi. Bir iki
seans daha gel, dedi ve beni gönderdi. Onda, senin üstüne kurduğum üstünlüğün
etkilerini göremedim.
Alt etti beni Cemil, hep senin yüzünden. Senin pısırıklığın
yüzünden. Ne olurdu bir kere karşı çıksaydın bana. Ama anlamıyorsun ki hiç
beni.
*
Kalp kırmak kolay be Akif, sonra o kapıyı açmak da zordur;
bilemedin hiçbir zaman bunu. Hayat genelde hercaidir, onu tekdüze hale sokan
bizizdir. Sonra hayattan şikayet ederiz. Hayat seyrinde devam eder be Akif, o
sana, hadi gel, demez; yanına gittiğinde de geri çevirmez.
Ama kapıları biz kapatırız, sonra da kapının kendiliğinden
açılmasını bekleriz. Bak, gerçi bilmiyorsun ama işsizim ben hala, haftalardır. Algılarım
kapalı, ikimiz arasındaki bağ gittikçe daha da kapanıyor. Engel olamıyorum. Ortak
olmayı bilemedik. Halbuki kalbin dilediği, aklın söylediği birbirine denk
düştüyse mükemmele yakınsındır. Biz ortaklaşamadık. Ya aklı dinlettik ya da
kalbi. İkilem üzerinden yaşatarak birbirimizi anlamadık. Uzaklaşıyorum Akif,
uzağa gidiyorum. Sen yoksan ben yokum, ben yoksam da sen yoksun. Ne seninle
oluyor ne de sensiz, diye bir şey yok yani.
Kapı kitlenmiyor Akif, kilidi değiştirdiğini biliyorum. Kapı
açılmıyor Akif, sana ölümümü sunamıyorum. Keşke, keşke o kıza açılsaydın Akif,
hala yaşıyorsan, hiçbir zaman geç değildir. Keşke bunu daha önce söyleseydim
sana.
*
“Üzgünüm, tüm önlemlerimize rağmen üç haftadır verdiğimiz
mücadele sonuç bulmadı, hastamızın beyin ölümü gerçekleşti. Karar sizin, çok
üzgünüm, maalesef elimizden hiçbir şey gelmiyor.
Biliyorum, şu anki durumunuzu anlamak zor; ama çocuğunuzun
organlarını bağışlayabilirsiniz. Başta kalbini, uzun zamandır bekleyen bir
hasta var.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder