belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

7 Aralık 2012 Cuma

AÇIK KALMIŞ BİR KAPI



“Kapı kilitlenmiyor.”
“Boşver, kim uğraşacak sanki. Girdiğine gireceğine pişman olur hırsız.”
“İyi, sen öyle diyorsan.”
Merdivenlerden hızla inen Akif’e takıldı Cemil. Apartmanın dış kapısına yetişebildi ancak.
“Hadi, akşam görüşürüz.”
“Görüşürüz.”
Yürüyorum, Akif işe gittiğimi sanıyor; fakat birkaç haftadır işsizim. Ona söylemeye çekiniyorum.  Üzerinde zaten yeterince sıkıntı var. Yakın zamanda söylemek zorunda kalacağım nasılsa. İyisi mi biraz daha beklemeye devam edeyim ben. Gün ne getirecek, belli olmaz.
                            *
Bakayım, tamam gözden kayboldu. Hadi toparlanın eve giriyoruz. Bunu yapmak zorundayım. İyilikle ayıramayacağım seni yanımdan. İyisi mi seni mecbur edeyim buna. Anlamıyorsun Cemil, kimi konular üzerinde beni gerçekten anlamıyorsun.
                            *
Anlatmıyor, anlatmayınca da anladıklarım kadarıyla anlamlandırıyorum. Hata mı ediyorum bilmem. Ortak dil bulamıyoruz kaygısı güdüyorum. Peki neden Akif? Neden anlatmıyorsun, çekiniyor musun yoksa kendinden mi utanıyorsun?
                            *
Genellemelerden nefret ediyorum. Bir örneği herkese dayatma içgüdüsünden. Bir psikiyatrinin, her genç bireyin yaşadığı sorunu aynı pencerede görmesinden. Ama ben o kişi gibi genelleme yapmıyorum.
İnsanlar anlamıyorlar veya anlatamamalarından kaynaklanıyor bu sorun. Anlatamamanın temelinde ise kendilerini anlayamama sorunu yatıyor. “Sen kimsin?” desem, gevelersin, kim olduğunu bilmiyorsun. Bu halde anlaşılamamaktan yakınıyorsun.
                             *
Elinde bir fotoğraf var Akif. Sevdiğin kızın fotoğrafı değil mi? Ona bakıp, bakıp ağlıyorsun, tıpkı karşındaymışçasına konuşuyorsun onunla. Biliyorum seviyorsun onu. Nereden mi anlıyorum? Çünkü Akif, sevdiği insanın fotoğrafına bakıyorken, baktığı kişinin canlılığını gözünün önüne getiriyor. Onun terlemesini seviyor. Onun da kendi gibi tuvalete gittiğini biliyor. Ve onu hayal ederken, onu kendi var etmiyor. Var olduğu halde seviyor onu ve ona öylece kucak açıyor.
Bunları biliyorum Akif. Hani sen anlamamamdan yakınıyorsun ya. Esasında seni anlayamamam için ağzında kelimeleri gevelerken değil de, sen sustuğunda, seni dinlediğimden anlıyorum seni. Aslında insan susarken çok daha açık olur karşındakine ama afili cümleleri sevme kibrinden konuşup durur.
                              *
Durup izliyorsun Cemil, hiç tepki vermeden. Kimi zaman cümle bile kurmuyorsun. Bu yüzden psikiyatri kliniğine gittim. Geveledim durdum oturduğum koltukta. Ama karşımdaki kişi daha afili cümleler kurarak mağlup etti beni. O an, oturup günlerce sözlük okumak istedim bilir misin? Sonra bana da genel damgasını yapıştırdı. Normal, geçer, dedi. Olay sende bitiyor, dedi. Bir iki seans daha gel, dedi ve beni gönderdi. Onda, senin üstüne kurduğum üstünlüğün etkilerini göremedim.
Alt etti beni Cemil, hep senin yüzünden. Senin pısırıklığın yüzünden. Ne olurdu bir kere karşı çıksaydın bana. Ama anlamıyorsun ki hiç beni.
                               *
Kalp kırmak kolay be Akif, sonra o kapıyı açmak da zordur; bilemedin hiçbir zaman bunu. Hayat genelde hercaidir, onu tekdüze hale sokan bizizdir. Sonra hayattan şikayet ederiz. Hayat seyrinde devam eder be Akif, o sana, hadi gel, demez; yanına gittiğinde de geri çevirmez.
Ama kapıları biz kapatırız, sonra da kapının kendiliğinden açılmasını bekleriz. Bak, gerçi bilmiyorsun ama işsizim ben hala, haftalardır. Algılarım kapalı, ikimiz arasındaki bağ gittikçe daha da kapanıyor. Engel olamıyorum. Ortak olmayı bilemedik. Halbuki kalbin dilediği, aklın söylediği birbirine denk düştüyse mükemmele yakınsındır. Biz ortaklaşamadık. Ya aklı dinlettik ya da kalbi. İkilem üzerinden yaşatarak birbirimizi anlamadık. Uzaklaşıyorum Akif, uzağa gidiyorum. Sen yoksan ben yokum, ben yoksam da sen yoksun. Ne seninle oluyor ne de sensiz, diye bir şey yok yani.
Kapı kitlenmiyor Akif, kilidi değiştirdiğini biliyorum. Kapı açılmıyor Akif, sana ölümümü sunamıyorum. Keşke, keşke o kıza açılsaydın Akif, hala yaşıyorsan, hiçbir zaman geç değildir. Keşke bunu daha önce söyleseydim sana.
                               *
“Üzgünüm, tüm önlemlerimize rağmen üç haftadır verdiğimiz mücadele sonuç bulmadı, hastamızın beyin ölümü gerçekleşti. Karar sizin, çok üzgünüm, maalesef elimizden hiçbir şey gelmiyor.
Biliyorum, şu anki durumunuzu anlamak zor; ama çocuğunuzun organlarını bağışlayabilirsiniz. Başta kalbini, uzun zamandır bekleyen bir hasta var.”

Hiç yorum yok: