belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

12 Aralık 2012 Çarşamba

KİMSENİN DUYMADIĞI KONUŞMALAR


Duyuyor musun?... üç saattir aynı sesi dinliyoruz… iyi misin? Pek iyi değilsin gibi geliyor bana. Kalkmama yardım eder misin? Ben tek başıma kalkamıyorum da. Tamam, zorlamıyorum seni konuşmak için. Bana yardım etmekle mükellef de değilsin. Duyuyor musun? Üç saattir aynı sesi dinliyoruz. Şıp şıp diye damlıyor yukarıdan sular. Hangi halinde daha rahatım, bilmiyorum. Su damlamazken, ortaya çıkan sessizlik anında mı, yoksa suyun yere düştüğü anda mı? Ben, suyun yere düşmesini mi bekliyorum, yoksa düşmesin mi istiyorum? Sessizlik istiyorsam neden o sesin gelmesi için kulak kabartıyorum.
"Ayağa kalk! Kalksana ulan!Tutun şunu hadi, götürün!"
Onlar çok acımasız. Her gün bana dayak atıyorlar. Onlardan nefret ediyorum, yanıma geldiklerinde sürekli canımı yakıyorlar."
“Konuşmuyor!”
“Konuşsana ulan dilini mi yuttun?”
“Al götür şunu, bir daha da emin olmadan eminim deme!”
“Emredersiniz.”

                            *

“Konuşana kadar yemek yok bu şerefsize.”
“Abi zaten yemek yemiyor. Ölür yakında.”
“Ölmeyecek ulan, onun ölümü benim elimden olacak beniiim!”
“Zaten ölmek istiyorum falan filan diye söyleniyordu hep.”
“Kaç gündür yemek yemiyor?”
“Üç gün oldu.”
“Ölür mü lan yoksa?”
“Yok abi bunun kafadan otuza kadar yolu var.”
“Sen nereden biliyorsun ibibik?”
“Abi o grev mırev yapanlar var ya. Çok gördüm zamanında.
“İyi bakalım.”

Karanlıktan nefret ediyorum. Karanlık yüzünden sürekli uyumak zorunda kalıyorum. Sonra ışık açıldığında gözlerim acıyor, alışamıyorum. Açın ışıkları, lütfen açın açın! Uyumak istemiyorum bu gece, açın!
Duymuyor mu seni? Boşuna uğraşma duymuyor. Çabanın bir hezeyanla sonuçlanacağını bile bile neden uğraşasın ki.
Hayır, yanıma gelin, buraya gelin! Sizi yanımda görmek istiyorum. Yalnız kalmak istemiyorum, lütfen gelin, yalvarırım. Yalnızlık beni her geçen gün biraz daha öldürüyor.

“Aç hadi ışıkları… piğğğ leş gibi kokuyor. Getirin şunun yemeğini hadi.”
“Abi emin misin?”
“Yahu konuşma da dediğimi yap.”
“Daha kötü olacağından korkuyorum.”
“Nereden biliyorsun daha kötü olacağını ha? Nereden?”
“Öncekilerden işte.”
“Oğlum, seni gömerim buraya!”
“Tamam abi.”

Gözlerimi açamıyorum. Işığı açıyorlar. Kapatın, ışıktan nefret ediyorum. Uykumun kaçmasına neden oluyor. Kapatın ışıkları lütfen, lütfen hiçbir şey görmek istemiyorum. Ne sizi ne sesinizi ne de yemeklerinizi. Götürün, yemeyeceğim, anlıyor musunuz yemeyeceğim.

“Ne o yemeyecek misin yoksa? Bak bak şunun hareketlerine, köşeye çekiliyor. Böyle yaparak kurtulacağını mı sanıyorsun? Boşuna kaçma, yiyeceksin; ölmeyeceksin oğlum ölümün benim elimden olacak. Ben ne zaman istersem o zaman ölebilirsin. Anlıyor musun ulan? Ye ulan şunu ye! Aç lan ağzını kancık. Sıçarım senin keyfine. Nasıl oluyormuş istemediğin bir şeyle karşılaşınca. Konuşmayı kabul etmezsin demek ha. Aç lan ağzını aç!”
“Abi dur gözünü seveyim dur lütfen, zorlama.”
“Kes lan sesini. Aç hadi aç aç aç!”

Durduramadım. Gücüm yoktu. Sen de bana hiç yardımcı olmadın. Bu beden benim değildi, kararlarım onların elimdeyken. Engel olmadı hiç kimse ne ben nede sen. Karnım aç. Yemek yemekten nefret ediyorum. Vücudumun çeşitli yerlerinden kan akıyor. Bedenimi kırmızıya boyuyorum. Bu benim tercihim değil, yaralarımı saramıyorum onlar sarmamı istemediği için.
Dokunamıyorum yaralarıma, kendi yaralarıma; onlar bir başkasının eseri olduğu için. Benim bedenim üzerinde, daha fazla hak sahibi oldukları için. Gülemiyorum, onlar bana gülme hakkını tanımadıkları için. Ağlayamıyorum, onlar ağlamama sebep bulamadıkları için. Düşünemiyorum, düşüncelerimi paylaşamıyorum; düşündüklerim onlarınkiyle denk düşmediği için.
Yüzümde tuhaf bir ürperti var. Gözlerimden başlayarak yüzümü kaplıyor. Elimi götüremiyorum yüzüme, kelepçe bağladıkları için.
Neden diyorum, neden buradayım. Cevap veremiyorlar haklı gerekçeleri olmadığı için.
Sesi duyuyor musun, üç saatten biraz daha fazla süredir aynı sesi dinliyoruz. Ama onları kimse duymuyor. Sadece benim içimde can buldukları için.

Hiç yorum yok: