Terlemişsin, baksana sırılsıklam olmuş
gömleğin; çekinme, çıkar gömleğini. Aaa! Hala oturuyorsun, hadisene, neden
çekiniyorsun?
Bilmem, rahatım aslında ya, önemli değil,
iyiyim yani ben. Aslında çekiniyorum senden, gizliyorum bedenimi gözlerinden.
Sakınıyorum mahremimi, ürkekliğimden.
Böyle bir diyalog geçmişti aramızda, çok
evvelde. Durup durup hatırlatıyorum onu, kendime.
Vay bee! Unutamadığın hala belli, yani
güzel günler geçirmişsin demek daha doğru olurdu. Neyse, seviyor musun hala
onu?
Duraksadım, aslında bu soruyu
bekliyordum; ama ne zaman geleceğini bilmiyordum. Bu bir alışkanlık gibiydi:
Bilmem, emin değilim aslında. Yani ne
bileyim, güzel günlerdi. Geçen her kelimede
sesimin tonu biraz daha azalıyordu. Biliyordum aslında, onu unutmadığım
gayet iyi biliyordum.
Günaydın! Elimi gezdirdim yüzünde,
gözlerinde. Baş parmağımla gözündeki çapakları temizledim. Gülümsedi, o güne
dair ağzından çıkan ilk ses belirtisi, esnemesiyle birlikte geldi. Gerildikçe,
üzerine örtülü pikenin aşağı
çekilmesiyle, beyaz bluzu ortaya çıktı; doğum gününde verdiğim hediye olanı.
Birşey daha diyecektim, durdurdu beni.
"Beni ne kadar çok seviyorsun?"
Bilmem, dedim gururumdan, duymak
istediğim için ondan. Halbuki o an olduğu gibi, bugün de aynıyım o gün gibi.
Ama bugün buradayım ve yalnızım, kendime
yakınım. Yarın ise bugün kadar uzağım, o güne.
"Ben ölürsem, çok üzülür
müsün?"
Bilmem, dedim alışkanlığımın verdiği
itkiyle. Ciddiye almadım ağzından çıkanları. Kaçan kovalanıra baylayarak
saklardım içimde kopan fırtınaları.
Halbuki ölürdüm o gün, ona birşey olsa.
Seni kaybettikten sonra yaşamak boşuna. Söyledim bunca zaman sana. Duymak
istediğin bir gerçekti oysa. Ve sonraki gün, komidinde bir mektupla veda etti
kendine, bendeki kendisine. Göremeyecekti kendini artık gözlerimde.
"Gizliyorsun duygularını...." diyerek son verdi, mektubundaki son
cümlesine.
"Peki abi, pişman mısın?"
Bil....
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder