belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

17 Ocak 2012 Salı

DOĞRU; NEYE GÖRE, KİME GÖRE?

Bir adım ötendeydim. Beni görmedin; yanımdan salına salına geçtin. Gözlerin parlaktı, umudu anımsatan bir eda vardı. Ardımda duran ağaca yaslandım, hayallere daldım. Seni yaşayamıyorsam, yaşatma kararı aldım. Gözlerimi kapadım, uykuya dalmak istiyordu bedenim, hiç uyanmak istemiyordu. Sadece hayallerimde var olman, zihnimi, yüksekliği hesaplanamaz uçurumlara sürüklüyordu. Tabi bunun da bir hayal ürünü olması, beni biraz olsun etkilemekle beraber, kendimi iyi de hissettiyordu. 
Bu sen misin? Evet! Ellerini uzat bakim. 
Ellerini sımsıkı tutmama kızmıyordun, aksine gülüyordun. Teklif etmeden hareket etmeyi akıl ettim, ilk iş olarak iki elini de sırasıyla dudağıma yaklaştırıp, parmak bölgelerine birer buse indirdim. Tahmin ettiğimin aksine gülümsedin.
Bana neden bu kadar uzak duruyorsun? Uzak duran ben değilim, sensin. 
Sol elini, sağ elimle birlikte omuz seviyemize kadar çıkardım. Belini kavrayıp kendime yaklaştırdım. Aklımdan geçen raksı tahmin edemediğimden, seninle gönlümce, kendimce dünyanın en güzel, en şehvetli dansına başladım. Gözlerini ayırmıyordun benden, bunun farkına varıyordum, senden başka hiçbir şey göremediğimden.
Bu zamana kadar neredeydin? Ben hep seninleydim.
Dilimiz kıpırdamıyor, lakin bedenimiz çok şey ifade ediyordu. bunu kelimelere dökmek, dünyanın en zor işi gibi geliyordu. Peki dedim, peki ya şimdi, ne olacak. O ifadeyi kullanmak, camda biriken karları yok eden silecek gibi, tüm beyaz sayfamı olduğu gibi yok edivermişti. Bir şans daha, sadece bir tane daha.
Geçirdiğin dakikaları bir daha yaşayamazsın. Ama onu anılarında canlı tutarsın.
Peki dedin, madem öyle, bir şans daha sana. Ama bir daha olmaz bu, aklından çıkarma. 
Sinirlerini hemen geçiştirmiştin, öyle ki, senden en çok istediğim şeyi, ben istemeden yerine getirdin. Başını boynuma gömüp, bana güvendiğini hissettirip, beni daha da kuvvetlendirdin. Öylesine sorumluluk aldım ki kendimce, uğruna dünyaları yakabilirdim. İstesen hem de o an; şaşırdım, istedin... Neredeyse en elit bir kesimde, çöp konteynırını yakıp yolun ortasına itiverdim. Yoo, bunun bir amacı yoktu, lakin seni seviyordum, istediğin her şeyi yerine getirmeye razı oluyordum. Bu amaç, bu aşk, bu düşüncesizlikle, yapmayacağım davranışlarda bulunuyordum. Peki yanlış mı yapıyordum, davranışlarımdaki doğruluk payı neydi. Bunları düşünmekten ziyade sadece ve sadece uyguluyordum.
Aaa hayır! Yanlış neye ve kime göre... Kimilerinin yanlışlarından da banane. 
Pişman oldum söylediklerimden, düşündüklerimden. Ancak şimdi esas doğruya ulaşıyordum, kendi gözlerimden.
Peki neden? 
Gel buraya! Öylesine bir büyü ki, seni yaratayım derken, büyünden kendi kendimi oynatır hale düşüyorum.
Uyandım, peki, dedim kendime, peki neden?
Uyanır uyanmaz seni aradım, gerçeğe ulaşmanın en doğru yol olacağ kanısına vardım. Ben hiç böyle bir tepki beklemiyorken, duygularımın en derininde, üstüne umutsuzluk yığılmış, tek noktadan da olsa umudunu yitirmemiş duygularımı, tozlu odadan çıkarıp aldın. İşte dedim, işte doğru, doğruya en kestirmeden gerçekle yaklaşılıyordu, başkasını bırak, kendi etkine dahi girmeden.

Hiç yorum yok: