belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

18 Mayıs 2012 Cuma

SONRA SONRA


   Benzer ifadeleri, benzer ibareleri tekrarlayıp duruyorduk, her birini, aslen tek bir tanesini allayıp pullayıp  yeniden karşımıza çıkararaktan. Babadan, amcadan, anneden, teyzeden vs. almayarak, kendi mirasımızı kendimize kakalayarak.
   Saat 08.30 sularını gösteriyor. Bu kadar alışkın değilim, belki bu saatte uynamaya, belki bu kadar geç kalmaya, belki bunca değin saate bakmaya.
   Uyanıyorum, gözlerimi saate diktiğimi biliyorum, seni düşündüğümü bilmiyordum. Sonra alarm tekrar çalıyor, yine seni düşkediğimi, yine boş vaatlerle zamanımı geçirdiğimi anlıyorum.
   Ve  ne kadar geçireceğim belirsizliği tazeliğini korurken, yine seni düşleyeceğini de biliyorum. Bugün koklayarak nefesini, yarın etkisi altına alacakken parfümünün esintisi, öbür gün tatlı terlemeyle gelen ıslaklığın boynuna dayalı burnumu silmesi.
   Bugün saate bakıyorken, biraz sonra tuvalete girirken,i ardından yemek yiyip dişlerimi fırçalarken, evden çıkar, kapıyı kilitlerken, sokakta yürüyüp, işe gitmek üzere otobüs beklerken; cama dayalı kafam, kafamdan ayrıksı gözlerim aynı sayfadaki aynı satırları tekrar tekrar okurken.
   İş yerime yakın olan durağı kaçırmışım, ilk defa başıma gelmiyor bu. Yine uzunca süre  yürümek zorunda kalacağım. Günlük yol paramın kotasını dorduramam, akşam eve yürümem gerekir yoksa. Boşver, sabah sporu iyidir, hem işten çıktıktan sonra yürümesi zor olur.
    Aynı dosyalar karşıladı beni; bazılarının rebgi kırmızı bugün, yanlarında farklı harfler kalın puntolarla süslenmişler.
    Bölüm başkanını görmesem iyi olacak, traşsız yüzümü görünce alaylı bir şekilde “Aa, sakallarınız da pek yakışmış” diyecek. Hele bugün hiç çekemem onu; hangi gün çektim ki zaten. Belki iyi bir insandır; hiç sanmıyorum. Belki kendine göre sıkıntıları vardır; ee herkesin sıkıntısı var, ben kimseye somurtuyor muyum? “Çay alır mısınız?”  “Yok istemez.” Hop, bölüm başkanı geliyor. Şunlarla oyalanıyormuş gibi yapayım. “Günaydıın, günaydın!” Bana dememiş.”Oo, sakalların çok ykaışmış.” “Hıhıı....” Hay Allah, avans isteyecektim. Traş olmadan da dinlemez kesin beni. Jilet falan da nereden bulacağım şimdi? Neyse şansımı deneyeyim.
 
 “Günaydın, günaydın, şey diyecektim.” “Acil çıkmam lazım, sonra sonra!” Hay aciliyetini. Masaya sert çarpmışım,  biraz kaymış. Kim bilir ne zamandır temizlenmiyorsa altı; şu tozların haline bak. Ne ara bu kadar birikiyor hiç anlamıyorum arkadaş. Minicik, tenezzül etmezsin önce temizlemeye.
   “Şey, müsaitseniz eğer, şu benim izinli olduğum gün bana yarım günlük şeysim vardı....” “Şu anda çok meşgulüm abi, sonra sonra.” Küfür ettiğini biliyorum, umrumda değil. Kafam dalgın, biraz anlayışlı olsana. Ne bileyim, belki sıkıntım falan vardır.
   Akşam oldu, işten çıkma vaktidir. İş yerinden çıkmam, masamı falan toparlamam, yatağımdan çıkıp, yatağımı toplamak kadar uzun sürmüyor tabi.
   Of! Durak yine çok kalabalık, yine yürüyeyim en iyisi bir sonraki durağa. Yüüryorum, ceketimi işaret parmağıma astım, üç dakikaya uyuşmaya başları, bu ceketim de acıtıyor parmağımı.
   İleriki durak diğerine nazaran bommuş; ama gelen otobüs kalabalık. Yanlış yöne yürümüşüm veya yine sürükledim kendimi, bilmiyorum. Neyse, diğer otobüs gelene kadar öbür durağa yürürüm. Yok ya yorulmadım, ben yine yürüyeyek döneyim. Hem  bu sayede durak karıştırmam ya yine hahahaha!...
   Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan eve varabildim. Ne ara ellermi yıkadım, yemek hazrladımi pijamalarımı giyip yatağa girdim, bilmiyorum. Peki bugün ne değişti? Dün de yine aynı konumda oturmuş, bu soruyu sormuştum kendime, yanıtsız kalmıştı.
   Çünkü yanıtlayamazdım. Çünkü ben sadece kendimden sorumluyum. İyi de benim yaşadığım süreden ben sorumlu olduğuma göre, son kendine, neler değişti. “Hiçbir şey” neler aynı? “Her şey”
   “Öyleyse biliyorsun.” “Hayır soruları kendime sorduğum için bilmiyorum.” “Peki bildiklerim.” “onlar birtoz bulutundan ibaret, boşa geçmiş zamandan. Geçmiş zamandan neyi kurtarabilirsin ki?” “Biliyorsun.” “Elimde kurguladığım cevaplardan başka hiçbir şey yok ki.” “İşte her şeyi biliyorsun.”
                                                *
   “Hop, çayları yeni demledim. Sabah sabah içiniz ısınsın.” “Ben de bir bardak alabilir miyim?” “Tabi beyim, buyur.” “Imm, cidden mest oldum abi, sabah sabah ne yağmurdu öyle, duraktan buraya gelene kadar sırılsıklam oldum.” “Aman dikkat et, hasta olmayasın. Bir ricam olacak beyim!” “Muhasebeciyle görüştüm, izinli olduğun günden kesinti olmayacak maaşında.” “Hah, sağolasın, hadi kolay gelsin.”
   Masanın üstü evrak yığınından tozlaşmış adeta. Şunları düzelki yerleştireyim bari. “Günaydın..... günaydın! Kaptırmışsınız kendinizi... aa sıhhatlr olsun ama sakallı halinizi daha çok yakıştırıyorum”
   “Şey, teşekkür ederim, hava aslsın biraz yüzüm, dedim” “Artık nasıl isterseniz.” “Bir ricam olacaktı sizden.” “Şey, acelem var, annem hsata da kaç haftadır sürekli hastaneye gitgel koşturuyorum. Acil virşeyse yardımcı olmaya çalışayım hemen.” “Haa yok yok! Mühim birşey değil”
   Ayrıldı yanımdan bölüm şeydi, aslında sürekli birşey isteme bahanesiyle yanına giderdim. Okulda, ne bileyim, onu görme umuduyla bulunduğum yerden çıkmaya bahane olarak tuvalete gittiğim gibi. İnsan sürekli tuvalete gitme ihtiyacı hissetmez ya canım.
   “Çayını tazeleyeyim mi?”  “Yok abi... Bizim bölüm şefinin annesi hastaymış, neyi varmış, ben yeni öğrendim.” Herşeyi söyledi. Hastalıktan, hatanenin yerine kadar. Yanına sürekli gelip giden adamlar da eş, dost, akrabaymış. Buradan birlikte çıkıyorlarmış, yani iş yerinden
   Biliyorum yapmam gerekeni. Haliyle işten hemen çıktım, kimse de mırın kırın etmedi. Bir çiçekçi buldum, türlü türlü çiçek demeti yaptırdım. Hangisi hoşuna gider bilmiyorum ; ama bu davranış mıhakkak hoşuna gider.
   Hastaneye vardığımda yanındaki kalabalığı gördüm. O da beni gördü, karşıladı beni. “Çiçek, annem için miii? Teşekkür ederim.” “Bu da senin için” dedim, şaşırdı. Teşekkür etti. annesini ziyarete gitmem bir nevi bahane olsa da, ona neden çiçek aldığımı biliyordu; ben de artık her şeyi biliyordum.

17/05/12

Hiç yorum yok: