“İki hafta oldu. İki hafta sonra bakacaklar, kemik
kaynadıysa alacaklar alçıyı.”
Bugün ne günlerden, dedim. Birden geldi aklıma. Tarihi söyledi.
Dur bakayım, diye düşündüm.
“Yok almazlar iki haftaya” dedim.
“Hee? Ne zaman alırlar abi” dedi çocukcağız. Üzülmüştü.
Hayırdır abi, neye canın sıkıldı?
“Bizim arkadaşlarla şey vardı. Tatile gidecektik.
Sizinkilerin haberi var mı?... yok tabi. Öyle olmaz. Haber
vermeden gitme. İzin al oğlum, sonra zehir olur tatilim, dedim. Çocuğu
bulmuşken öğüt vermek lazım.
“Öyle de, bizimkiler...”
sen yine de izin al. Kırma kalplerini.
“Boşversene abi” dedi.
ver bir kalem bakalım, biz de imzamızı çakalım. Bugün ayın
kaçı? Hıı. Haziran!
“Ne Haziran’ı be abi, ağustostayız biz. dedi.
harbi mi? Ulan kafa gitti desene.
Uslu bir çocuktu, sevmiştin: ee saat kaç?
“Saat üç”
ooo, bizim saat bozulmuş.
“Ne yapıyorsun?”
Saatim bozulmuş galiba onu düzeltiyorum.
“Niye böyle bir şey yapıyorsun
ki?”
Saati bilmek için işte. Sen saate
bakmasını biliyor musun? Öğreteyim mi sana?
“Hayır, biliyorum ben.”
Saati düzeltirken konuşmaya devam
ediyordum. O da oynarken aynısını yapıyordu. Tamam düzelttim, saat üç.
“Saat 3 mü?” dedi telaşla.
Evet, ne oldu ki?
“Annem 3’te gel demişti,” dedi,
koştu eve. O giderken, ben de yarım bırktığı oyunu incelemeye başladım. Çok
geçmeden geldi.
“Niye yalan söylüyorsun saat 3
değilmiş ki” diye çıkageldi çocuk öfkeyle.
Nasıl değil yahu. Daha demin.
Yanımızdan geçen birine sosrdum:
Affedersiniz saat kaç?
Yüzüme ve kıyafetlerimee tuhaf
bakışlar atarak 2’yi 10 geçiyor, dedi. ben de ona tuhaf tuhaf bakarak saatimi
düzelttim. Çocuk çoktan oyuna dalmıştı.
Ne yapıyorsun, dedim.
“Yol yapıyorum, karıncaların
geçmesi için.”
Şimdi sen yapınca buradan mı
geçecekler?
“Evet” dedi kesin bir tavırla.
Ooo, sen inşaatçı mı olacaksın?
“O ne?”
işte, seninn gibi böyle iş
yaparlar.
“Cık”
Ee neden yapıyorsun o halde?
“Canım istiyor.”
Verecek cevap bulamadım. Soru
sorayım dedim en iyisi:
Büyüyünce ne olacaksın?
“Ben büyüyünce... doktor
olacağım.”
Aaa ne güzel. Hastaları mı
iyileştireceksin?
“Evet”
Hııı, yani çok hastan olacak
senin.
“Evet..” Çok geçmeden bitti diye
haykırdı.
Aferin sanaa. Hayalleri
gözlerinden okunuyordu. Adeta u yaşta benden daha fazla tutunuyordu.
Cevaplarındaki kesinlik, hayatta yer edindiğim varlığımdan daha net bir
haldeydi.
“Bahçeye gidelim mi?” dedi. tutup
elimden evlerinin bahçesine götürdü.
Ooo, bu bahçe eskiden de böyle
miydi? Ne kadar canlı.
“Çekiyorum, peynir deyin.”
“Peyniiiiir”
“Peynir”
“Peyn”
“Pey.”
Zaman hızla akıp gidiyor. Bunun
farkına daha yeni mi varıyorsun?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder