Tekler, tek olanlar; kendilerini her zaman ulaşılamaz veya
aynısı bulunamaz zannedecektir. Ama eksikliği de her zaman devam edecektir
üzerimde; sanki kabuk bağlamayan , bağlasa bile vücudumun en görünür noktasında
hep aynı kalan yara gibi. Belki bir hediyedir bu hayattan, diye avutacağım
kendimi; kader kısmet buymuş diyerek birçok kişiden onay alacağım.
Yara yine yara olarak kaldığı taktirde, neye kime faydası
olabilir ki.
En sevdiğim yatma biçimi olan sağa yatmaktan yoksun olacağım
mesela. Veya başka bir şey: kuduracağım, göreceğim, ağlayacağım..
Ne yapacağımı bilmiyorum.
Belki de bitirmek üzere olduğum bininci-muhtemelen
abartıyorum- yapboz. Genel olarak profili çılmış durumda, tamamlamak üzereyim.
Bitirdiğim an mutlu olacak mıyım , bilmiyorum. Garip geliyor bana mutlu olmak:
en nihayetinde birinin hayalini oluşturuyorum. Bu resim, fotoğraf her neyse;
daha evvel birinin hayal ürünü olarak ortaya çıkmış bir şeyi emek verip
tamamlayarak, sanki ilk defa ben yaratmışım gibi nasıl mutlu olacağım,
bilemiyorum. Belki de beklentilerim yüksek, mutlu olmayı kısıtlıyorum.
Ne bileyim, bunun gibi şeyler... okuduğum kitaplar geldi
aklıma; onlar da birilerinin hayalleriydi; ama ben okuyup bitirince mutlu
oluyordum. Yapbozu da böyle düşünerek kendimi mutlu etmem üzerine karar kıldım
ve sanki ilk defa ben yapıyormuşçasına yapbozu tamamlamaya devam ettim.
Vee son parça..
Ama iyi de...
Son parça... yok?
ee.. nasıl yok?
Acaleyle masamın altını ve etrafını aradım, buraya düşmüştür
düşüncesiyle. Düşmemiş... ee nerede olabilir; bilmiyorum.
Ama bu olmaz ki: ben başkalarının hayallerini bile
birleştiremiyor muyum şimdi?
Aramaya devam etmeliydim, bulmalıyım onu, o son parçayı.
Fakat göremiyorum, nereye düşmüş olabilir, bilmemeye devam ediyorum.
“Ayy kafayı
yiyeceğim.” Nasıl olacağı üzerine kafamda bir kare oluşturamıyorum fakat tuh
halime en uygun cümle olarak seçtim kendisini. Bula bula bunu buldum.
Bu, böyle olmaz ki.. yani böyle eksik olmaaz bu. Kabul
edemem, kesinlikle; tamamlanmamış bir şey, ne bileyim eksik olur. Çok
felsefiyim... Ben kulağım olmadan durabilir miyim veya dudağım. Duramam.
Ee bu da benim salonmda duramaz öyleyse. Gidip hemen
yenisini almalıyım.. evet, yapbozun. Evet, bu parçanın. Evet, neyse sorulacak
her soruya evet. Hayır! Ona hayır... yapbozu bozmayacağım.
Bu yapbozu aldığım yere gittim.
“Şöyle, yaani şöyle bir resiiim..- (kaç parçaydı yahu?)
yani, aslında tek parçası lazım bana, yeterli, gerisine hiç gerek yok.”
“Aa olmaz. Aa hayır, elimizde yook”
“Ne, yok mu, neden yok.”
“Ee sonuncusunu da siz almıştınız zaten.”
“Bana öyle bir şey dememiştiniz.”
“Evet beyfendi siz aldınız.”
Olamaz, ben mi almıştım. İyi de kardeşim, eksik bu. Ben ne
yapayım eksik parçalı yapbozu.
“Geri getirim, değiştirelim.”
Geri mi getireyim. Oh! Yoo! Olmaz! Yok geri getiremem.
“öyleyse yapabileceğim bir şey yok.”
Nasıl yok!
“Ne yapabilirim beyfendi!”
yahu bana şu parçadan üretir misiniz peki?
Sorum cevapsız kaldı. Adam, ben dükkanından çıkana kadar
hiçbir şey söylemedi. Söylese bile ben gittikten sonra küfretmiştir muhtemelenç
Bunları düşünmez ve benzerlerini, yine de yapbozuma bir
faydada bulunmuyor. O, orada acı çekiyor.
Eksik kalsa olmaz mı? Yok olmaz! Eksik bir şey..! asla kabul
edemem bir kere eksik bir şeyi salonuma asamam ki. Orada öylece sırıtacak,
olmayan parçası.
Hayır, hayor; bulmam lazım. Mutlaka bulmam lazım. Ben
kusurlu bir şeyi salonuma layık göremem.
O parçayı bulamamak hırslanmama neden oluyor. Her olumsuz
cebaota eksik parçaya daha çok sinirleniyor ve arama heyecanını daha çok
arttırıyorum.
Ama yok, yok, yoook! Hiçbir şey yok! Çaresizce eve döndüm.
O, eksik parçalı o pis yapbozu, o resim boaması başkasının hayali olan parçayı
görmek istemiyordum.
Bu yüzden salondan hızla geçip odama gittim.
Düşünüyorum. Yatağımın başucundaki farklı yapbozdan fikir
almak istedim:
“Sence ne yapmalıyım?” cevap vermedi.
“Ee bir şey sorduk!.. neyse, sen orada asılı kalmakla çokça
meşgulsün zaten.”
Aramaktan yorulmuştum zaten. Fazla aramadığımı biliyorum,
orası ayrı. Salona gidip eksik peypaye şeyi kaldırıp çöpe attım.
İyi de onu arkadaşım
hediye etmişti. Hatta en sonuncusuymuş. Olsun yine de attım.
Ve sağlam, mis gibi duran eksiksiz yapbozumun altındaki
yatağımda uyuyakaldım.
Sabah uyanır uyanmaz tuvalete gittiğimden, yapbozumu
seyredemedim; tuvalete gitmemi kahvaltıyı hazırlama, kahvaltı etme izlediği
için ancak iki saat sonra odaba dönebildim.. de .. dur!
Nasıl? Yatağımın hemen üstünceki yapbozun tam ortasındaki
parça düşmüştü. Yatağımın üzerine baktım, orada yoktu. aradım taradım,
yatağımın altında oldukça tozlanmış bir parça buldum. Tekrar yerine
yerleştirmeye çalıştım fakat girmedi. Tekrar tekrar denesem de girmedi. İyi de
bu...
Bunun renkleri hakkaten farklı sanki diğerlerinden. Kendi hayalimi
yerleştirmişsem belki önceden.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder