belki

senin aynadan gördüğünü ben "dıvardan" görürüm. Oğuz Atay- Babama Mektup

30 Mart 2014 Pazar

SOĞUK BİR FOTORĞAF KARESİ 2. BÖLÜM

...

Soyut babama ben de bakıyorum. Fotoğrafa dokunuyorum. Babama öyle odaklanmışım ki yanında duran çocuğu sonradan fark edebiliyorum. Geniş kırmızı şapkası yüzünden, yüzü zor seçiliyor.
“Anaa! Ben değil miyim bu yahu?”
“Sensin ya eşek sıpası.”

“Aa, elimde sapan da var.”

“Var ya haydut! Az mı yaramazdın. Sen o gün sapanla koca camı indirrr...y..aa…aaa….h….a…t..rrrll.ıı.y….nn.mu…….”

O güne dönüyorum. Çocukluğum sen misin? Evet, diyor çocukluğum, benim ya ben. İnanmazsan bak şuradaki cama.
İşçi elbiselerine benzer ama bacakları kısa olan yazlık tulumum, kafamda kırmızı şapkam, elimde sapanım, ağlar vaziyette karşımdaki büyük cama bakıyorum.
Arkadaşlarım, yarım saat kadar önce gittiğimiz çayırda, kuşlara kıyamadığım için sapanla taş atmadım diye benimle alay etmişler:
“Kız çocuğu musun oğlum sen?”
“Süt çocuğu!”
Bebek bebek…” ithamlarını kaldıramayınca ağlar halde bulmuştum kendimi. Çayırdan ağlaya zırlaya ve anlamlarını bilmeden, yine de büyüklerden duyduğum için doğrudur-büyüklere karşı ilk yanılsamam o zamanlarda- düşüncesi nedeniyle küfürler ederek sokağımıza gelmiştim.
(Aa dur! Eve gidiyorum. Evet evet, eve gidiyorum.)
Eve gittim. İyi de evde kimse yok. Kapıya vuruyorum, zili çalıyorum, kimse kapıyı açmıyor. Tekrar ağlamaya başlıyorum. (İyi de neden ağlıyorum şimdi?)
“Herkes beni terk ediyor…!” (Hııı, herkes beni terk etti sanıyormuşum. İyi de salak annen seni terk eder mi? Ne bileyim be, şimdiki kafayla terk etmez diyorum elbet. Ama çocukluk haliyle öyle düşünüyorum. Evet çocukluk hali.”
Sokakta tekrar yürüyorum. Büyük camın yansıması dikkatimi çekiyor. Yaşlı gözlerime öfkeyle bakıyorum. Çocukların ağır sözleri aklıma geliyor.
Artık daha fazla dayanamayıp, yerde bir taş bulup, sapanımın lastiğine yerleştirip, karşımdaki gözü yaşlı çocuğu vuruyorum. ŞANGIIIR! Cam, paramparça oluyor. Dükkanın içindekiler apar topar dışarı çıkıyor. Adamlar:
“Lan piç! Gelsene lan buraya!”
“Amına koyduğumun oğlu. Hayvanın doğurduğu seni!”
“Pezevengin dölü” derlerken, şimdi görüyorum; büyük halimle. Ulan ne söylemişler, nasıl giydirmişler arkamdan.

“Hop! Beyler bir sakin olun bakalım.” Dedim.
“Ağabey, gözünü seveyim, yapılacak iş mi bu şimdi?”
“Alt tarafı bir cam be kardeşim.”
“Tamam ağabeyim eyvallah da. Senin oğlan da yani, az şey değil hani. Göz göre göre indirdi camı”
Sessizce “Benim oğlan mı?” dedim. Yere baktım. Yerde, yüzümün sığabileceği büyüklükte bir cam parçasında yüzüme baktım: Bbb.. baa.. baba? Baba mı? Evet baba. Babama ne kadar çok benziyorum.
“eee..lll..nn..de..k…iiiii ss..aa..p…aaa..nla terörist midir, faşist midir nedir?
“Bu, bu yaşta böyleyse, ileride ne olur kim bilir.”
“Anarşik olur bu kesin.”

“Tamam ulan bokunu çıkartmayın. Amma tantana ettiniz be! Alt tarafı taşla cam kırdı ulan ne var bunda? Tamam yaptığı terbiyesizlik, kabulümdür de.. eh be kardeşim, ne teröristliği kaldı ne başka şeyi. Konuştuğunuz lafı tartın önce bir. Söz hiç zıpırlık yapmadınız mı kardeşim çocukken?”
İleride terörist olmamış halimle geçmişimi savunurken, adamlar homurdanmaya başlıyor.
“Hiç atmadın mı kardeşim, cam kırmadın mı?” diye üstelemeye devam ediyorum. “Bilinçli olmasa bile, top oynarken şu ya da bu olurken bir şeye zarar vermedin mi?”
“Yani ağabey, bizim de oldu çocukluğumuzda şeylerimiz tabi de cam da yani ağabey kasıtlı……”
“Tamam, neyin tantanasını yapıyorsunuz daha. Neyse parası veririz, uzatmayın bu kadar.”
Adamlara camın maliyetini sordum, cebimden parayı çıkarttım. İyi de bu, bugünün parası…
                                                ….
“Sahi anne, ne olmuştu o gün?”
“Ne olmuştu canım, baban parasını ödemişti camın.”
“Kızmıştı değil mi bana?”
“Kızmıştı da, bakma sen bir yandan da sevinmişti. O adamlar zaten bir tuhaftı. Çocuklara sürekli kızar, toplarını alır bir daha geri vermez. Fazla ses çıkartıyorlar diye dövdükleri bile olmuştur sen de hatırlıyorsun. Allah rahmet eylesin; o gün çok kızmıştı sana ama bana gülerek anlatmıştı ‘İyi oldu hanım’ diye. hem içinde kalanları da büsbütün söylemiş o gün onlara. Bakma, sonra onlar da hatalarını anladılar. O günden sonra daha ihtiyatlı davrandılar. Laftan anlayan cinslerdenmiş yani, keşke bunların hepsi öyle olsaydı.”

Doğru konuşmak gerekirdi. Fişlememek gerekirdi kimseyi. O gün cam kırmış olsam bile, taşla kuş öldüren arkadaşlarımdan daha masum değil miydim? Veya elinde sapan var diye “su testisi su yolunda kırılır” denilerek ölümüne haklılık verilen bir çocuk, kasıtlı olarak cam kıran benden daha masım değil mi? Adı ne olursa olsun, Berkin, Burak, Ali, Ethem… kimliği ne olursa olsun bir annenin evladına sadece soğuk bir fotoğraf karesinde bakabilmesi acı değil mi?

Hiç yorum yok: